TR/Prabhupada 0916 - Krişna'nın Sizin Güzel Elbisenize veya Güzel Çiçeğinize ya da Güzel Yiyeceklerinize İhtiyacı Yok

Revision as of 18:42, 23 August 2015 by Rishab (talk | contribs) (Created page with "<!-- BEGIN CATEGORY LIST --> Category:1080 Turkish Pages with Videos Category:Turkish Pages - 207 Live Videos Category:Prabhupada 0916 - in all Languages Categor...")
(diff) ← Older revision | Latest revision (diff) | Newer revision → (diff)


Invalid source, must be from amazon or causelessmery.com

730415 - Lecture SB 01.08.23 - Los Angeles

Prabhupāda: Rab'bin bu maddi dünyada ki belirişi ve gözden kayboluşuna, buna cikīrṣitam denir. Cikīrṣitamın kelime anlamı nedir?

Adanan: Meşgaleler.

Prabhupāda: Meşgaleler. Onun gelişi Kṛṣṇa'nın meşgalesidir. O... O geldiği zaman, elbette, birşeyi halleder. İş sādhuya koruma sağlamak ve asādhu olanı öldürmektir. Ama her iki aktivite de Onun meşgalesidir. O kışkanç değildir. O kıskanç olamaz. İblislerin öldürülmesi, o da Onun şevkatidir. Tıpkı bazen çocuklarımızı cezalandırdığımızda, çok sıkı bir şaplak atmaya benzer. O sevgiden değilir. Sevgi var. Dolayısıyla Kṛṣṇa bir iblisi öldürdüğü zaman, iş maddi kıskançlık ya da haset düzleminde değil. Hayır.

Bu yüzden śāstralarda Rab tarafından öldürülen iblislerin bile derhal kurtuluşa eriştiğinden bahsedilir. Sonuç aynıdır. Aynı Pūtanā gibi. Pūtanā öldürülmüştü. Pūtanā Kṛṣṇa'yı öldürmek istedi ama kim Kṛṣṇa'yı öldürebilir ki? Bu mümkün değildir. Öldürülmüştü. Ama öldürüldü, o halde sonuç neydi? Sonuç onun Kṛṣṇa'nın annesi pozisyonunu almış olmasıydı. Kṛṣṇa Onu annesi kabul etti. Zehir kaplı göğüs ucuyla geldi, öyle ki: "Kṛṣṇa benim göğüs ucumu emecek ve çocuk anında ölecek." Ama bu mümkün değil. O öldürüldü. Kṛṣṇa göğüs ucunu ve beraberin de canını emdi. Ama Kṛṣṇa iyi tarafından baktı: "Bu kadın, iblis, Beni öldürmeye geldi, ama bir şekilde ben onun göğsünden süt içtim. Dolayısıyla O Benim annem. O Benim annemdir." Yani anne pozisyonunu aldı.

BUnlar Bhāgavatam'da açıklanır. Uddhava Vidura'ya Kṛṣṇa'nın çok nazik olduğunu anlattı, Tanrı öylesine nazik ki; Onu zehirle öldürmek isteyen kişi bile annesi olarak kabul gördü. Kṛṣṇa öyle bir Tanrı, o kadar ki, "Kṛṣṇa'dan başka kime ibadet edeyim?" Bu örnek veriliyor. Yani esasında Kṛṣṇa'nın hiçbir düşmanı yok. Burada: na yasya kaścid dayitaḥ, denir. Dayitaḥ ayrıcalık demektir. Kimse ayrıcalıklı değildir. Na yasya kaścid dayito 'sti karhicid dveṣyaś ca. Ve kimse Onun düşmanı değildir. Peki kim Onun düşmanı olabilir, kim Onun arkadaşı olabilir?

Arkadaş edindiğimizi varsayın. Arkadaştan bir iyilik ya da kazanç bekleriz ve düşman demek düşmadan bir takım kötü hareketler umduğumuz anlamına gelir. Ama Kṛṣṇa o kadar mükemmeldir ki kimse Kṛṣṇa'ya hiç bir zarar veremez, ne de bir kimse Kṛṣṇa'ya herhangi birşey verebilir. O halde arkaş ya da düşman ihtiyacı nerde kaldı? İhtiyaç yok. Bu yüzden burada ifade edilen: na yasya kaścid dayito 'sti. Onun kimsenin iyiliğine ihtiyacı yoktur. O eksiksizdir. Ben çok fakir bir adam olabilirim. Bir arkadaşın iyiliğini, birinin iyiliğini bekleyebilirim. Ancak bu benim beklentim çünkü ben kusurluyum. Tam değilim. Bir çok yönden yoksunum. Dolayısıyla her zaman muhtacım. Bu nedenle arkadaş edinmek isterim, ve aynı şekilde düşmandan nefret ederim. Dolayısıyla Kṛṣṇa, Yüce olarak... Kimse Kṛṣṇa'ya zarar veremez, kimse Kṛṣṇa'ya birşey veremez. Öyleyse neden Kṛṣṇa'ya o kadar çok rahatlık sunuyoruz? Kṛṣṇa'ıy giydiriyoruz, Kṛṣṇa'yı süslüyoruz, Kṛṣṇa'ya güzel yiyecekler veriyoruz.

Amaç şu... Şu gerçeği anlamaya çalışın. Kṛṣṇa'nın sizin güzel elbiselerinize veya güzel çiçeğinize ya da güzel yiyeceklerinize ihtiyacı yok. Kṛṣṇa'nın ihtiyacı yok. Ama eğer Ona verirseniz, o zaman siz kazançlı çıkarsınız. Kabul ediyor olması Kṛṣṇa'nın iyiliğindendir. Örnek verilir ki: Özgün kişiyi süslerseniz, kişinin aynada ki yansıması da süslenmiş görünür. Dolayısıyla bizler yansımalarız. İncilde'de insanın Tanrının suretinden yaratıldığı söylenir. O halde bizim, Kṛṣṇa aşın olduğundan biz de... Onun iki eli, iki bacağı, bir kafası var. Öyleyse insan Tanrının suretinen yapılmış demek bizim Onun suretinin yansımaları olduğumuz anlamına gelir. Bizim kendi formumuza göre yarattığımız, birşey hayal ettiğimiz anlamına gelmez. Bu bir hata. Māyāvādī felsefesi böye. Buna antromorphizim denir. Derler ki: "Çünkü... Mutlak Gerçek gayrişahsi ama biz insan olduğumuz için, Mutla Gerçeği de kişi olarak hayal ediyoruz." Tam tersi. Aslında hakikat bu değil. Biz Tanrının yansıması olarak bu şahsi forma sahibiz. O halde yansımada... Özgün kişi fayda görürse, yansıma da fayda görür. Felsefe bu. Yansıma da fayda görür.