TR/Prabhupada 0490 - Aylarca Hava Geçirmez Bir Halde Anne Rahmi İçersinde
Lecture on BG 2.14 -- Germany, June 21, 1974
Bir önceki dizede açıklandığı üzere, 'smin yathā dehe kaumāraṁ yauvanaṁ jarā: (BG 2.13) "Bir bedenden ötekine göçüyoruz. Tam olarak bir çocuk bedeninden bir delikanlının bedenine, bir delikanlının bedeninden genç bedene geçmemize benzer. Benzer şekilde, aynı anda bu bedenden de geçiyoruz ve başka bir bedeni kabul ediyoruz." Şimdi, sıkıntı ve mutluluk meselesi. Sıkıntı ve mutluluk - bedene göre. Çok zengin bir adam biraz daha rahat konumdadır. Olağan sıkıntı ve mutsuzluk, bu olağandır. Olağan olan nedir? Janma-mṛtyu-jarā-vyādhi-duḥkha-doṣānudarśanam (BG 13.9). Bir köpek ya da bir kral olarak doğmak, sıkıntı aynıdır. Fark yoktur, çünkü köpek de kendini annenin rahminde tutmak zorundadır, aylarca hava geçirmez bir koşulda, ve insan da ister kral ister ne olursa olsun o sıkıntıyı çekmek zorunda. Mazeret yok. Bir kralın ailesinde doğdunuz diye bu şu anlama gelmiyor, annenin rahminde sıkışıp kalmakla sıkıntı daha az olacak, ve bir köpeğin annesinin rahminden doğuyor diye, o harikadır demek değildir. Hayır. O da aynı. Benzer şekilde, ölüm anında... Ölüm anında büyük sıkıntı vardır. O kadar güçlüdür ki kişi bedenini terketmek zorundadır. Tıpkı sıkıntı çok güçlü bir hal aldığında, birinin intihar etmesine benzer. Dayanamaz: "Bu bedene son ver."
Dolayısıyla kimse bu bedeni terketmek istemez, fakat sıkıntı o kadar güçlüdür ki kişi bu bedeni terketmeye mecbur kalır. Buna ölüm denir. Bhagavad-gītā'da şunu bulacaksınız, mṛtyuḥ sarva-haraś ca aham. Kṛṣṇa der ki, "Ben ölümüm." Ve ölümün anlamı ne? Ölüm demek "Ben ondan herşeyi alırım. Bitti. Bedenini alırım, birlikteliklerini alırım, ülkesini alırım, toplumunu alırım, banka hesabını alırım, ve herşey biter," demektir. Sarva-haraḥ. Sarva herşey anlamına gelir. Herkes büyük banka hesapları biriktirmeye çalışıyor ve büyük ev, büyük aile, büyük araba... Lakin ölümle birlikte herşey biter. Dolayısıyla bu büyük bir sıkıntı. Bazen kişi ağlar. Ölüm anında görürsünüz ki, komada, gözünden damlalar gelir. Düşünür ki, "Rahat yaşamak için o kadar güzelce bir sürü şey yaptım, ve şimdi herşeyi kaybediyorum." Büyük sıkıntı. Allahabad'dan bir arkadaşı tanıyorum. Çok zengin bir adamdı. Yani yalnızca elli beş yaşındaydı. Doktardan rica ediyordu, yalvarıyordu, "Doktor bana en azından yaşamak için dört yıl verebilir misin? Bir planım vardı. Onu bitirmek istemiştim." Doktor ne yapabilir? "Bu mümkün değil bayım. Çıkmak zorundasınız." Lakin bu budala insanlar, onlar bilmiyor. Ama biz tolere etmek zorundayız. Tolere etmek zorundayız. Burada tavsiye dilen şu, "Bu maddi bedene sahip olduğunuz için, annenin rahmi içersinde yaşamaya tolere etmek zorundasınız." Derken dışarı gel. Derken konuşamam. Küçük bir bebek olduğumu farzedin, ve bir solucan beni ısırıyor. "Anne" diyemiyorum - çünkü o zaman konuşamıyorum- "birşey beni sırtımdan ısırıyor." Ağlıyorum ve annem sanıyor ki, "Çocuk aç. Ona süt ver." (gülüşme) Anlayın bu ne kadar... Birşey istiyorum ve bana başka birşey veriliyor. Bu bir gerçek. Çocuk neden ağlıyor? Rahatsızlık duyuyor. Derken bu şekilde büyürüm. Sonra okula gitmek istemem. Okula gitmeye mecbur kalırım. Evet. En azından, ben öyleydim. (gülüşme) Hiç okula gitmek istemedim. Ve babam çok iyi kalpliydi. "Peki tamam. Neden okula gitmiyorsun?" Ben de derdim ki, "Yarın gideceğim." "Peki." Fakat annem çok dikkatliydi. Muhtemelen annem biraz katı olmasaydı, hiç eğitim almamış olurdum. Babam çok yumuşaktı. Dolayısıyla (annem) beni zorlardı. Bir adam beni okula götürürdü. Aslında çocuklar okula gitmek istemez. Oynamak isterler. Çocukların arzusuna karşın, okula gitmek zorundadır. Derken sadece okula gitmek değil, sınav vardır.